30 Temmuz 2011 Cumartesi

dört başı kâmuran

demliklerin yaşadığı züccaciye adasında her demliğin içine girmek istediği bir çay parkı varmış. bu çay parkının etrafı dikenli teller, sniper menşei kuleler ve üstüne kuduz köpeklerle çevriliymiş. parkın etrafı ölü demlik parçalarıyla dolar dolar taşarmış. her demlik doğduğunda kulağına bu parkın ismi fısıldanır ve demlik ölünceye dek o parkın hayâliyle yaşarmış. müthiş çay parkı ise güvenli duvarlarının ardında başıboş dururmuş.

bazı demlikler asıllarını inkâr etmeye başlamışlar. kafalarındaki park hayâlini atıp, yerine gündelik işler koymuşlar. parkın yakınına bile yanaşmadan başıboş gezer olmuşlar. artık bu başıboşluklarından mı dersiniz, yoksa bezgin isyanlarından mı bilemem; gökten devasa pompalar fırlatılmaya başlanmış. devasa pompalar, bu isyankâr demlikleri alıp parkın göbeğine fırlatıyorlarmış.

son.
27 Temmuz 2011 Çarşamba

e-kitap meselesi (seksli)

şimdi bir an hayâl et. yatağın yanındasın, ayakta bekliyorsun. ter içindesin. çırılçıplaksın. yatakta az önce bedenini bedeninden ayırdığın bir kadın var. saçı-başı dağılmış, makyajı akmış, diş izleriyle süslenmiş, kıçı kıpkırmızı olmuş. memelerinde salyaların var, vücudundaki deliklerden dışarı hücum eden sıvılar birbirlerine karışmış. yorgun, mutlu ve sevgi dolu gözlerle sana bakıyor. onu bu hâle sen getirdin. sigara paketine uzanıyorsun. yataktaki kadının yüzüne bakıp sigara isteyip istemediğini soruyorsun. gülümseyip sigaranı yakıyorsun.

şimdi başka bir an hayâl et. koltuğunda oturmuş camdan dışarıyı izliyorsun. kucağında az önce bitirdiğin bir kitap. içine gire-çıka, atmosferine bulana çakıla bitirmişin. sayfa köşeleri kirlenmiş. elindeki pislikler, yağlar, kremler; kitabın sayfalarına bulaşmış. belki kapağını kırmışın. belki ayracı düşürdüğün için sayfalardan birini kıvırmışın. eline ilk aldığın andan daha da yaşlanmış olarak sana bakıyor. tüm alâmet-i farikaları birlikte harika zaman geçirdiğinize işaret ediyor. o kitabı sen bitirdin.

başka bir an: internetten bilmem kaç kilobaytlık bir e-kitap indirdin. yazıcıdan a4 kâğıtlara bastırdın. o kâğıtları birbirine zımbaladın. okudun, bir köşeye attın. seni bilemem de, ben vannaytsitend sevmem. pornodan da soğuyorum affedersin.
25 Temmuz 2011 Pazartesi

anieyt!

dünyaya sabrım tüketim çılgınlığına kurban gidiyor. dünya derken, ergen gibi, kompil dünyadan bahsediyorlar. benim ona sabrım tükeniyor, depodaki stoklarla sınırlı kalıyorum. depoya klima taktırmak için bin bir eksi bin tane işe bakıyorum. göbeğimde yumurta pişiriyorum, acılı. sabrım sabri bey misâli ALLAAAH deyip de ayaklanıyor, estağfurullah deyip oturuyor. ulan! ulan derken, sinirli olduğumu göstermek bâbından. şöyle ki: ULAN! evet, sinirlerim de hopluyorlar. bir hopluyorlar, bir de şeykitap şekerim. gözlerimin önündeki karıncalar ve parıltılar ve gölgeler ve aynalar ve onlar ve hem bunlar, aklımı çok karıştırıyorlar. HUZUR istemiyorum, istediğimden kelli böyleyim.
11 Temmuz 2011 Pazartesi

selâm

iç dünya, ne vakit dış dünyadan daha geniş ve daha evlâ hâle gelirse; kaçırılan gemiler ne vakit tıpış tıpış geri dönerse; pankreas ile beyincik ne vakit yer değiştirirse, hem ne zaman tedavülden kalkarsa köpeklerin kulaklarındaki küpeler, o vakit işte yani bir gün o gemi mutlaka gelecek sevgili burak aksak.

sonuçta biz böyle topyekün biz olarak kucağımızdaki yara izlerini kapatmayı da öğrendik. amin.
9 Temmuz 2011 Cumartesi

piştitempo

led ekranlar kafa bulandırır. zira zevksiz bir zenginden daha gereksiz bir yaşam formu hâlen bulunamadı, tabii ki açtığın göte kaş-göz çizsen, desen ki "bakın ortası da kıllı, performans sanatçısıyım.", derler ki "gecelik on bin yeter mi?"

bu kadar lânet etmesem, sofu gibi olurdum. zira ac/dc kadar basit ilişkileri kompleks yapılar olarak algılamaktan daha gereksiz bir eylem hâlen bulunamadı. sene olmuş bi milyon, desen ki "insanlar çok garip.", hâlâ inanan çıkıyor.

istiyor musun? istiyor musun? istiyor musun denizin termos gibi ılık sularından gelen kimyasal atığı? uysa da uymasa da çav belli.
6 Temmuz 2011 Çarşamba

estetik

arkaplâna zıttını koymak hep güzel. iki sevgili sevişirken, bir kaç kilometre ötede bir bebeğin bilenmiş bıçaklarla biçildiğini bildirmek. küçükten bir çocuğun hayatı bozulmamacasına tamir edilmişken, yan evde cinnet geçiren bir babadan bahsetmek. tam teçhizatlı profesyonel askerler ile sapanlı çocuklar savaşırlarken, insanın içindeki iyi özelliklerden bahsetmek. hayat amacını hamile kadınların karınlarını deşmekte sabit kılmış bir sosyopatın gözünden dünyaya bakarken; safiyâne bağışları, karşılıksız iyilikleri görmek. hele ki fonda silver mt zion çalıyorsa, bunlar hep güzel.