14 Mayıs 2011 Cumartesi

makarna

kafamda hiçbir yere koşturmayan düşünceler vardı, elimdeki kitabın bir yerlerine dalmıştım. gözlerimi başka bir noktaya çevirdiğimde aç olduğumu farkettim. kitabı bıraktım, mutfağa gittim. canım deli gibi tavuklu pilâv istiyordu, yani deli gibi dediysem yemesem ölecekmişim gibi. evde ne tavuk, ne de pirinç vardı. ve tüm isteğime rağmen dışarı çıkmaktan, markete kadar yürümekten, ona-buna selâm vermekten, alışveriş yapmaktan, eve dönmekten falan kusacak gibi iğreniyordum. istemeye istemeye bir tencereye su doldurup içine makarna attım, yağ falan döktüm. odama geçip kitabı açtım. beş dakika sonra sanki vahiy gelmiş gibi kitabı bırakıp mutfağa koştum. başka bir tencereye evdeki soğanı, domatesi, biberi falan doğradım. birkaç baharat attım. kavurdum, tencerenin kapağını kapadığımda uyanır gibi oldum ve "n'apıyorum lan ben?" dedim. makarnamın geleceğinden endişeli bir vaziyette odama döndüm. gözümün önünde tavuklu pilâv hayâliyle galiba iki sigara içtim ve galiba hiçbir şey düşünmüyordum. neyse, haşlanmış makarnaya sebze bulamacını katıp karıştırdığımda çıkan koku aklımı başımdan aldı. (burada aklımın başımdan alınması eylemi hiçbir mecaz içermemektedir.) bir tabak aldım ve servisimi hazırladım. masaya oturdum. makarnadan aldığım ilk çatalda kalbime bir nükleer bomba düştü, ikinci çatalda karşıma dedem oturdu. elinde yekpare demir şemsiyesi, suratında beyaz ve suskun bıyıkları, sevecen bir gülümseme: "nasıl olmuş oğlum?" dedi, "beğendin mi makarnayı?"

ben küçükken, benim bir dedem vardı. yani tabii ki küçükken vardı; büyük insanların dedeleri olmaz. benim dedem eve akşamları gelirdi. yekpare demir şemsiyesini kapının eşiğine üç kere vurur, sonra paltosunu çıkarırdı. beni kucağına alıp öper, sonra mutfağa götürürdü. kimseyi mutfağa sokmaz, benimle şakalaşa şakalaşa makarna yapardı. dedemin makarnasının tarifini kimse bilmezdi. aynı malzemeleri kullanırlar, "aha bu sefer oldu!" derler, yine de beceremezlerdi. ben ki o makarnayı bir severdim bir severdim; deseler ki kazana kepçe olacaksın; sevinçten terliklerimi yerdim.

bugün, yani on dört mayıs iki bin on bir günü, ben, dedemin makarnasını dedemin bıraktğı yerden devraldığımı belirtmekten onur duyuyorum. bu makarnanın tarifini gözyaşlarımdan başka kimseye vermeyeceğime, gözümün önünde olmalarına rağmen bulamadığım tavuk ve pirinç üzerine yemin ediyorum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel yazmışsın ya!ve bir de afiyet olsun.

misanthropologist dedi ki...

dunyanin makarna yapabilen dedelerin semsiyeleri uzerinde durduguna inanir Trobriand adasi yerlileri.


Yardırıyorlar affedersin.

Zıkkımda

Fotoğrafım
madafaka
z dönüşünden önce son sıçış.
Profilimin tamamını görüntüle
Blogger tarafından desteklenmektedir.